YAZARLAR

İNSAN OLABİLMEK! İNSAN KALABİLMEK!

‚Hayata Evet‘ diyerek dünyaya gelir insan, zamanla hem beden hem akıl yaşını geliştirmek insan olabilmek, insan kalabilmek ve olgunlaşmak niyetiyle!

İnsan mayası topraktansa eğer,

ähnliche Artikel

Verimli olmalı!!!

Güller saçabilmeli etrafına, türlü renk ve kokuda,

Hayatı güzelleştirmek adına.

Her insan bilmek ister, neden ve nerden  geldiğini dünyaya

Kendini arar durur, hayatın her safhasında.

Ruhunun sesini duymak,

İnsan olmak ve insan onuruna yaraşır yaşamak için!

Dünyamız hızla değişime uğrarken, değişen değer yargılarımız, insanlığın yüce ve evrensel değerleri de yara alıyor. Gün geçtikçe çoğalıyor, çoğaldıkça yalnızlaşıyor, kimseye güvenemiyoruz. Hal böyle olunca, ne güvenecek bir dost, ne de bir hayat arkadaşı bulamıyoruz.

İnsanın biyoljik yaşı, olgunlaşmasıyla eşdeğer değildir. Bazı insanların ufkunu eğitim, bazılarını aile terbiyesi, bazılarını da yaşadıkları olaylar veya inancının verdiği kuvvet  geliştirir.

Geçmişin elbisesini hala üzerinde taşıyan, geleceğe kaygı ve korkuyla bakan insanlar anı kaçırır. Ayrıntılara takılıp, hayatın tümünü göremeyen, zamanını boşa harcar ve kendinden uzaklaşır. Kendisi olamayan, başka hayatlarda teselli bulmak ister. Yani başkalarını memnun etmek için kendini feda eder, kendinden vazgeçer. Toplumdaki çarpık yaşayışın, bilinçsiz aile yapısının temelinde yatan en büyük sorunlardan biri de budur.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

Hayatı olduğu gibi, önüne geldiği gibi yaşayan, sadece nefes alan, rüzgar nereye sürüklerse oraya savrulan, sorumsuz, ama çok sorunlu bir hayat süren insanla, hayatı sorgulayan, bilmek isteyen, hedefine odaklanan insan bir değildir.

Bir çocuğun bedenen büyüdüğünü görmek, gözlemek kolaydır. Ancak onun ruhen ne kadar büyüyüp olgunlaştığı, sergilediği tavırlardan, hal-hareket ve davranışlarından, olaylara bakış açısından ve değerlendirişinden anlaşılır. İnsan sosyal bir varlıktır. Hal ve hareketi, oturuş kalkışı ile  toplum içinde kendini çabucak eleverir. İlerleyen yaşına rağmen, hala insanlık emaresi göremediğimiz insanlara rastlayınca, yeterince su, toprak, güneşe ve sevgiye rağmen olgunlaşmamış meyve gelir akla. Tadı acıdır, kekredir. Aslında her meyve hamdır mevsim başında. Zamanla, olgunlaşabilir, tadlanır. İnsan da öyledir.

Olgun olmayan insan, çoğunlukla sevgi fakiridir. İnsanlar sevgisizlikten kavgacı ve ilgisizlikten geçimsiz olur, iletişim sorunu çeker, tanımadığını çabuk yargılar. Bugün insani ilişkilerde kopukluğun temelinde yatan da budur. Övünen, kibre kapılan, insanları hakir, küçük gören, aşağılayan, sürekli suçlu arayan, fevri hareket eden, istismar eden, sorunlar karşında, kaçarak, susarak ya da kendi fikrini dayatarak kendini üstün gören, yalnızlaşır, kaybedenlerden olur.

Olgun insan, hiç sinirlenmeyen değil, sinirlendiğinde öfkesini kontrol eden, kriz yönetimini bilen, kendi kusurlarını farkeden, sükûneti kavgaya yeğleyen, mutluluğu iç huzurda arayandır!  İnsanları olduğu gibi kabul eden, taklitten uzak, özgür düşünen ve kendi hayat standartını kendi belirleyen insandır. Duygu, düşünce ve eylem üçgeninde dengeyi yakalamış, olayları analiz ettikten sonra hareket eden, iradesini kontrol edebilendir. Yaşlanarak değil, yaşayarak olgunlaşır.

“Olgun insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyendir.“ der, Konfüçyüs

Ahlaklı insan, hayatı kabullenmiş, olaylara pozitif bakan, söz ve davranışları biribirine uyan, empati yapabilen, adaletli davranandır. Herşeyden evvel, sevgi doludur, yaratılan tüm mahlukatı sevgiyle tefekkür eder. Yaratılanı sever, yaradandan ötürü.

ähnliche Artikel

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert