Kısa bir süre önce ABD’nin Minnesota eyaletinin Minneapolis kentinde Derek Chauvin isimli bir polis, gözaltına aldığı George Floyd isimli siyahiyi boynuna diziyle bastırarak öldürmüştü ve bunun üzerine başta ABD ve sonrasında dünyanın çeşitli ülkelerinde siyahi bireylere karşı polis şiddetini ve sistematik ırkçılığı protesto etmek için insanlar sokaklara döküldü.
Viyana’da düzenlenen protestoya 50.000 kişi katılmıştı ve benim için orada bulunup ırkçılığa karşı durmak kendim ve bu konudaki net çizgimden ödün vermemek adına çok önemliydi.
Atmosferin zaman zaman bir protestodan çok kutlamaya dönüşmesi sosyal medyada gözlediğim bazı eğilimleri kendi adıma tastiklememe neden oldu diyebilirim.
Bunlardan biraz bahsetmek istiyorum.
İlk olarak „Black Lives Matter“ haşhtag ile başlayalım. Bu haşhtag lie önüme çıkan bazı yazıların, görsellerin ve fotoğrafların hareketin asıl amacından uzak ve düşünülmeden paylaşılmış içerikler olduğunu fark ettim.
Buradaki amaç siyahi insanların sömürge döneminden bu güne yaşadıkları çeşitli ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı hassasiyet oluşturmak.
Elbette özellikle Avrupa’da yaşayan Müslüman topluluğu olarak, toplum tarafından dışlanma, önyargılar, sözel ve hatta bedensel şiddet ve sistematik ırkçılık ile alakalı her birimiz sadece edindiğimiz kişisel tecrübelerimiz ile kitap yazabiliriz.
Fakat „Black Lives Matter“ hareketi bu yüzden hayata geçirilmedi ve şu an konuşulması gereken, siyahi insanlara karşı ırkçılık. Bu konuda konuşması ve platform sunulması gereken insanlar, siyahi insanların bizzat kendileri. „Biz de ırkçılık yaşıyoruz, neden şu an sadece bu konuşuluyor ki?“ şeklinde serzenişte bulunmak ilk bakışta anlaşılmasa da hem kabalık hem bencillik olmakla birlikte bu insanların maruz kaldığı şiddeti küçümsemek olur.
Buradaki hassasiyeti anlamak çok önemli.
Biz, burada yaşayan bir azınlık olarak bu hassasiyetleri anlamak durumundayız ve sözü siyahi insanlara bırakmalıyız, mesela imkânımız doğrultusunda onlara seslerini duyurabilecek platformlar sunmalıyız.
Eğer ırkçılık ile mücadele etmek istiyorsak, bir topluluğun kendi adına konuşmasına izin vermeliyiz, hatta bu engelleniyorsa bunun için var gücümüzle çaba göstermeliyiz.
Sadece bizi ilgilendiren, bizi hedef alan ırkçılığı görüyor ve buna karşı savaşıyorsak, bu samimiyetten uzak ve yarım bir mücadele olur, çünkü adaletsiz bir çarkın sadece küçük bir tekerleğinde kendi aramızda dönmekle kalırız. Irkçılık çarkı ise çok daha kompleks ve bir bütün ile görülmesi, analiz edilmesi gereken bir sistemdir.
Adaletsizliğe karşı durmanın bir sonraki adımı da budur işte!
Bütünü görebilmek, bununla ilgili kitaplar okumak ve bilgi edinmek-bilgi ile güçlenmek ve güçlendirmek.
Bununla birlikte bütün bu hareketin bir moda akımı gibi kullanılmasını da gözlemledim ve protestoda maalesef aynı şekilde sosyal medyadaki bu yanlış ve yüzeysel durumun yansıması parti yapan ve esasında durumun ciddiyetinden çok uzak insanlar oldu.
Son olarak, bilgi edinme konusunun önemi ile ilgili birkaç cümle paylaşmak istiyorum sizinle.
„Kötü niyetle değil, gerekli hassasiyetlere ve bilgilere sahip olmadığından..“ ile başlayan cümleleri o kadar fazla okudum ki son birkaç haftada.
Ne olursa olsun ırkçılığın veya ırkçılığı göreceleştirmenin de özürü yoktur. Irkçılık bir tutum değildir dolayısıyla savunulacak bir tarafı yoktur.
Yaşadığımız çağda bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolay iken gerekli çabayı harcamamak, bile bile umursamazlıktır.
Gerekli hassasiyetleri ancak bu şekilde elde edebiliriz.
Nedir bu hassasiyetler?
„Marjinalleştirilmiş insan grubu“ dediğimiz, ten rengi, din, bedensel yapı, bedensel veya zihinsel engel veya farklı özelliklerden dolayı sistematik olarak dışlanan ve ırkçılığa maruz kalan insanların kendilerini tanımladıkları kelimeleri araştırıp lügatımıza eklemekten başlayabiliriz.
Bu şekilde onlara kendi istedikleri şekilde hitap etmiş oluruz ve yanlış bir sistemin lügatını kullanmamış oluruz.
Çok basit gibi görünse de, bu bilinçli seçim ile bir duruş sergilemiş oluruz.
Seçtiğimiz kelimelerin etkisi çok büyük, ağzımızdan dökülen her cümle düşüncelerimizi ve davranışlarımızı doğrudan etkiler. Bununla kalmaz, çevremizdeki insanların düşüncelerini de etkileme gücüne sahiptir kurduğumuz cümleler.
Bu kendi davranışlarımızda yapabileceğimiz değişikliklerin yanı sıra bir de elbette çevremizde yaratabileceğimiz etki ve fark var.
Bir ortamda ırkçı bir söyleme şahit oldunuz-Konuşun! Kesinlikle susmayın.
Tepkinizi gösterin.
Buna ilaveten ne yapabiliriz?
Burada yaşayan yabancı kökenli ve/veya Müslüman insanların bir çoğu hayatının farklı alanlarında dini ve/veya etnik kökeninden dolayı ırkçılık yaşamıştır.
Ben, başörtülü Müslüman bir kadın olarak, ırkçılığı çok kez tecrübe etmiş olsam da siyahi bir insanın yaşadığını birebir hissetmem mümkün değil.
Burada bir dini azınlığa dahil olsam da birçok insana göre çeşitli ayrıcalıklara sahibim.
Örneğin, konuşulan dile hakimim ve seçimlerde oy kullanabiliyorum.
Bunun farkında olmalıyım.
Bunun farkında olmadan ırkçılığı ayakta tutan sistemi anlamam mümkün değil.
Bu insanlık dışı davranışlara maruz kalan insanların tecrübelerini dinlemeli ve onlara seslerini duyurmaları konusunda yardımcı olabiliriz.
Sosyal medya hesaplarımızda yazılarını paylaşabiliriz.
Ve kendimi tekrarlamak istiyorum:
Okumalıyız, öğrenmeliyiz ve öğretmeliyiz.
Irkçılık nedir? tarihi nedir? amacı nedir? Irkçılığın cinsiyetçilik ile ne tür bir bağlantısı vardır? Birilerini toplumun kenarına iterek kimleri ve hangi sistemleri ayakta tutmaktadır?
Birçok yazımda olduğu gibi, son cümlelerimi bir sonraki neslin taşıdığı önem ile bitirmek istiyorum.
Çocuklar bizim insanlığa dair umudumuz, onlar henüz kötü tecrübelerle, kötü düşüncelerle doldurulmamış beyaz birer sayfa.
O sayfalara evrensel değerler işleyelim çünkü onlara bütün insanlığa ilaç olacak hassasiyetleri aktarmak bizim elimizde.
Lütfen çocuklarımıza ırkçılığa karşı durmanın önemini anlatalım.
Haksızlığa sustuğumuzda, haksızın tarafını seçmiş olduğumuzu anlatalım.
Anlatmakla kalmayıp bu tutumu aktif olarak yaşayalım.