YAZARLAR

MESNEVİ’DEN HAYAT DERSLERİ

İnsan bazen önüne çıkan problemler karşında ne yapacağını bilemeyebilir. Belki o anda yardımcı olacak birilerine veya o konuda bilgiye ihtiyaç duyar. Hayatın zorlukları odamızdaki duman gibidir, onları güvendiğimiz insanlara anlatmak, bu odaya pencere açmaya benzer. Zamanla duman dağılır, olaylara bakışımız netleşir. Tabii ki insan çevresindekilerle var olur ve anlam kazanır. Bu noktada çevremizdeki insanlar,  yapmak istediklerimizden vazgeçmemize sebep olabilir ya da vizyonu yüksek, aklı ile hareket eden, mantıklı düşünebilen, okuyan, araştıran insanlarla berabersek onların bilgeliklerinden faydalanıp, sağlıklı kararlar alabiliriz.

Akıl akıldan üstündür! teorisinde olduğu gibi.

Geçmiş zamanlarda yaşamış insanlardan ve tecrübelerinden de – hayat dersleri çıkarılabilir. Ben de bugün acizane eserlerinden ilham aldığım, gelmiş geçmiş zamanların büyük alimleri arasında yer alan ve 21. yüzyılda dahi sözleri, eserleri dünyanın her yerinde kabul gören büyük alim Mevlana Celaleddin Rumi’nin Mesnevisinden derlediğim özlü sözleri yorumlamaya gayret edeceğim.

Mevlana der ki:

Dün zekiydim dünyayı değiştirmek istiyordum, bugün akıllıyım kendimi değiştirmeye çalışıyorum“!

Zeka ki, hayattaki sorunları çözmek için kullandığımız bir araçken, akıl zekayı kullanabilme becerimizdir. Ne zaman ki aklımızı ortaya koyarsak göreceğimiz tek şey  dünyayı değiştirmeye gücümüzün yetmeyeceğidir. Gücümüzün yettiği tek şey kendimiz olacaktır. Kendimizi değiştirir, yani olay ve kişilere bakış açımızı geliştirirsek, davranışımız, düşüncemiz akabinde dünyamız, etrafımızdaki insanlar ve onlarla olan ilişkilerimiz de değişecektir.

Eskiler bilirler ki, toplumu değiştirmek isteyen bilge kişi önce kendini değiştirirmiş.

Bu dünyada insanın değeri nedir? diye sormuşlar Mevlana’ya: “Bir insanın değeri aradığı şeydir!‘ demiş.

İnsan neyin peşindeyse onunla eşdeğer görülür. Belki maddi güç sizin için değerli, belki huzur, belki daha farklı hayalleriniz vardır. Eğer ki aradığınız şey hem kendinize, hem başkalarına faydalı olacaksa sizin değeriniz de o ölçüde yücedir.

Sadece maddi şeylerin peşinde koşanlar, hayatı yaşama ve dünyayı algılama noktasında eksik kalırlar. Filmin sonu hazin bitmesin diye, hayatta değer verdiğiniz şeylerin bir anlamı olmalı, bir gayeye hizmet etmeli, kısacası uğraştığınıza değmeli…

Ama bazen insanlar sizi yanlış anlayabilir veya olumsuz tepki verebilir. Bu sizi üzmesin, niyetinizi bozmasın. Dikkat edin, içinizdeki kötülükleri öldürürken, iyi niyetler kendiliğinden ölebilir.

Eger bazı insanlar ısrarla ve devamlı, bile isteye sizi yanlış anlıyor veya sizi suçlayıcı yaklaşıyorsa, bu her zaman sizin hatalı olduğunuz anlamına gelmez. Çünkü duyduğunuz şeylerin çoğu onların iç sesidir. Siz attığınız adımların doğru olduğundan emin ve mutmainseniz etkilenmeyin! Bu onların kendi kişilikleri ve zayıflıklarıyla  alakalı bir durum olabilir.  Meyveli ağacın taşa tutulması, misali gibi.

Elbette kimi insan hata yapabilir ama hatalar ders almak için birer basamaktır ve olduğunda hatayı kabullenmek olgunluk işaretidir.

Bunlar olurken yeter ki iyi duygularınızı öldürmeyin. Duygular ölürse, insanlık ölür. Öyleyse kalbinizi ve ruhunuzu ihmal etmeyin!

Yine Mevlana’nın bize hayat dersi niteliğinde çok sevdiğim bir sözü vardır:

Hem umudun, hem korkun varsa iki kanatlısın“! Çünkü tek kanatlı uçmak imkânsızdır. Korku hissetmek bir işi yapamayacağınız anlamına gelmez. Korku sizi daha fazla çabalama ve gayret gösterme konusunda tetikler. Büyük adımlar atanlar bilirler ki, sadece olumlu düşünmek ve motive olmak yetmez. Korkmak ta senin gelişimin için gerekli ve lüzumludur.

Bu uğurda çabalamak, emek sarf etmek bizi geliştirir.

Konumuza daha da açıklık getirmesi ümidiyle değerli meslektaşım Uğur Beyin paylaştığı anlamlı bir hikâyeyi burada nakletmek isterim:

Bir gün dedesi ile ormanda gezintiye çıkan bir çocuk, bir ağacın dalında kelebek kozası görür. Koza oldukça olgunlaşmış neredeyse açmak üzeredir. Daha önce böyle bir şey görmemiş olan çocuk, onu daha iyi inceleyebilmek için alır, itinalı bir şekilde eve getirir ve gözlemler: Uzun bir süre kozadan gözünü ayırmayan cocuk, gece geç saatlerde kozadan bir çıtırdı duyar ve dikkat kesilir. Sanki kelebeğin kozadan çıkma haline geldiğini ve kendi çabalarıyla çıkamayacağını düşünür. Heyecan ve aceleyle  bir çakı yardımıyla açılan küçük deliği titizlikle büyütür. O esnada kelebek  hemencecik dışarı düşer. Çocuk hayalinde rengarenk güzellikte bir kelebek beklerken, bedeni kuru ve küçük, kanatları güçsüz ve yapışık bir kelebekle karşılaşır. Kanatların açılıp güçleneceğini, bu küçük bedeni taşıyacağı anı hayal ederek bekler ama nafile…

Büyük bir hayal kırıklığına uğramış, beklediklerinin hiçbiri olmamıştır. Küçük kelebek, hayatının geri kalanını, zaten kısa olan ömrünü, kurumuş bir beden ve  buruşmuş kanatlarla sürünerek geçirmiş. Ne kadar çabalasa da uçamamış. Çocuk iyi niyetine ve yardımına rağmen uçamayan kelebek için çok üzülmüştür. Çocuğun bilmediği gerçek ise: Kozanın kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten dışarı çıkmak için gereken çabanın, mucize bir kuvvetin, kelebeğin vücudundaki sıvıyı onun kanatlarına göndermek ve bu sayede kozanın kısıtlayıcılığından kurtulduğu anda onun uçmasını sağlamak için seçtiği yol olduğuydu.

Bu gerçeği öğrenen çocuk, hayatı boyunca unutamayacağı bir şey öğrenmiştir. Bazen hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey, çabalamak, emek sarf etmektir.

Eğer hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verilseydi, o zaman biz de hikâyemizdeki kelebek gibi bir anlamda sakat kalırdık… Olabileceğimiz kadar güçlenmez ve uçamazdık.

Oysa hayat beklentilerimizin aksine, çabalarımız ölçüsünde bir zemin ve yaşam alanı sunar. Bize birşeyler katacak olan şey, kendi emek ve çabalarımızla elde ettiklerimiz ve bu yolda öğrendiklerimizden ibarettir.

 

ähnliche Artikel

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert