Hayatımız hızlı şekilde akarken iyi ve kötü deneyimlerimiz oluyor. Peki yaşadıklarımıza eşlik etmesine ihtiyaç duyduğumuz tutumlar neler olabilir? Yaşadıklarımız doğrultusunda nasıl kendimizin en iyi versiyonu olabiliriz? Klinik yaklaşımların benimsediği „iyi olma“ halinden uzaklaşıp, manevi temelli olarak kendimize katabileceklerimiz hakkında farkındalığa sahip olmak için neler yapabiliriz?
Hayatın içinde tüm canlılara bağlıyız. Varoluşumuzun temelinde birbirimize olan muhtaçlığımız kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkar. Bunun bilincine eriştiğimizde ise tüm bağlar birbirine kenetlenir ve uyum halinde akan bir yaşamın içinde kendimizi buluruz.
Bağ kurduğumuz kişilere karşı anlamaya yönelik bir merak duygusuyla yaklaştığımızda ve birbirimizi can kulağıyla dinleyebildiğimizde ilişkilerimizi doğru değerlerle besleriz. Hayatla ve en önemlisi varoluşumuzla kuracağımız en büyük iletişim şekli „empati“ yeteneğimizle mümkündür. Kişi bir başkasının duygularını anlayabilmek için kendi duygularından ve düşüncelerinden sıyrılarak karşısındakiyle bir duygusal paylaşım içine girer. Bu beceri bilinçli bir olaydır ve empati kuran kişi hissettiklerinin diğer kişiye ait olduğunun farkındadır.
Böylelikle yanlış anlaşılmalar azalır, güven ortamı gelişir, oluşabilecek sorunlara karşı çözümler daha kolay bulunur.
Aşırı bireycilikten uzaklaşarak içimizdeki olumluluğun ortaya çıkmasına izin vermek bize sağlıklı iletişimin yollarını açacaktır.“Dünyada görmeyi arzu ettiğimiz değişimin kendisi olmazsak“ değişim hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Dünya şefkat, anlayış, saygı, sevgi ve özenle daha güzelleşecektir. Eğer öncelikle dilimizi ve iletişim yöntemlerimizi bu değerler ışığında değiştirebilirsek, dünyayı da değiştirebiliriz.
Dünyada görmeyi arzu ettiğimiz değişimin kendisi olmazsak, değişim hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.
Şefkatli iletişim yolunu seçmek hayat yolculuğumuzda bizi şiddetten arındırır ve gönülden vermeye teşvik eder. Kendimizin ve karşımızdakinin derinlerdeki ihtiyaçlarına dikkat kesiliriz ve etrafımızı yepyeni bir bakış açısıyla algılamaya başlarız. Şefkatli olmanın getirdiği armağan olan gönülden verme hissi sayesinde birilerinin hayatını zenginleştirmenin bize verdiği keyifle yaşarız.
Karşılıklı istek duyarak empati yapabilmek ve gönülden verme rızasına sahip olabilmek için öğrenmemiz gereken dört temel şiddetsiz iletişim öğeleri üzerine odaklanırız.
Şiddetsiz iletişimin dört öğesi:
- Gözlem: Beni etkileyen, gözlemlediğim somut davranışlar neler?
- Duygu: Gözlemlerimize bağlı olarak, kendimizi nasıl hissediyoruz?
- İhtiyaç: Bu duygularımı oluşturan ihtiyaçlarım neler?
- İstek/rica: Yaşamımızı zenginleştirmek için ne istiyorum?
Şiddetsiz iletişim sürecini bu dört soruyu öncelikle kendimize sorarak, sonra karşımızdaki kişiyi bu dört sorunun cevabını duyabilecek şekilde empatiyle dinleyerek başlatabiliriz.
Böylelikle içimizdeki doğal şefkatin ortaya çıkmasını sağlarız ve tüm varlığımızla sevgiyi besleriz.
Unutmayalım ki, nasıl davrandığımız, düşündüğümüz ve hissettiğimizden sorumlu olduğumuzun bilincinde değilsek tehlike yaratırız. İncitmemeye kendimizden başlarken doğru soruları sorarak bilinçli olmak ve bilinçli kalmak elimizde. Kendimizle ve birbirimizle olan bağları onarmaya başlamak, hayatı yaşama sanatında ilk adımlardır.