EĞİTİM

Birlik İçinde Çokluk

Kültür ve kimlikle ilgili konuları yazarken, doğal olarak diller ve dillerin yaşam alanları ile ilgili konulara da değiniyoruz. Çok dilli toplumlarda dünyaya gelen göçmen kökenli çocukların ailelerinin sahip olduğu köken dilini öğrenmeleri, ailelerin de çocuklarına köken dilleri ile birlikte sahip oldukları köken diline ait kaynak kültürü aktarmakla yükümlü olduklarını, içinde yaşadıkları toplumun dilini ve kültürünü de ihmal etmeden edinmeleri gerektiğini anlatıyoruz. Bunları anlatırken, yeni kuşağın yetiştiği çevrede kendi içine kapalı bir hayatın tutsağı olmasını istemiyor, Türk İslam geleneğinden gelen „birlik içinde çokluk, çokluk içinde birlik“ anlayışını Batı kültürü içinde „çok kültürürlülük“ bağlamında ele almak istiyoruz. Bu karmaşık ve zor konuda, çok kültürlülüğü bir ideoloji olmaktan ziyade bir fırsat olarak görüyor, bu fırsatın heba edilmemesi için sorumluluk sahibi paydaşlara hatırlatmalarda bulunmaya çalışıyoruz. Burada sorumluluk sadece gençlere ve onların ailelerine değil, aynı zamanda azınlığın kültürünü içinde barındıran çoğunluğun, baskın kültürün bütün paydaşlarının da payına düşüyor.

Çok kültürlü yetişen bireyler; olaylara bakışları, olguları anlamlandırmaları ve değerlendirmeleri, diğer bütün paydaşlarla işbirliği yetenekleri, öteki olarak görülenlerin farklarını fark edebilme ve değerlendirebilme becerileri ile ayırt edilebilmekte ve nihayet tolerans konularında tek dil ve tek kültürün taşıyıcılarına göre daha avantajlı bir konuma gelmektedirler. Çok kültürlü yetişen bireyler toplumsal ve sosyal hayatın sadece olumlu yönlerini (anlamlandırma, işbirliği, kabul, hoşgörü, tolerans) değil, aynı zamanda olumsuz yönlerini (çatışma, reddetme, rekabet vd.) de içine alan bir yaşam döngüsü kurabilir ve yönetebilirler.

Bu nedenle dil ve kültür araştırmalarının insan ilişkilerinin ve toplumsal etkileşimlerin bütün yönlerini kapsayıcı şekilde ele alması beklenir. Bu yaklaşım, dilin sadece iletişim aracı olmasının ötesinde kültürel ve sosyal yapıları şekillendiren dinamik bir unsur olduğu gerçeğini de ortaya koyar. Bu bağlamda çok kültürlü bireylerin yaşadıkları çevreye sağlayacağı kazanımlar şu şekilde sıralanabilir:

  1. Kültürel zenginlik ve çeşitlilik: Çok kültürlü toplumlar, farklı gelenekler, diller, sanatlar, mutfaklar gibi zengin kültürel mirasları bir arada barındırır. Bu durum da toplumların kültürel zenginliğini artırır.
  2. Yenilikçilik ve yaratıcılık: Farklı kültürel bakış açısına sahip bireylerin bir araya gelmesi ile yeni fikirlerin ve yaratıcı çözümlerin ortaya çıkması sağlanabilir. Çeşitli arka planlara, farklı deneyimlere sahip insanlar, sorunlara farklı açılardan yaklaşabilir ve bu da yenilikçiliği destekler.
  3. Ekonomik Faydalar: Çok kültürlü toplumlar, farklı dil ve kültürel becerilere sahip iş gücü sayesinde küresel pazarlarda rekabet etme ve farklı kesimlerden müşteri gruplarına hitap etme avantajına sahip olabilir.
  4. Dil Becerilerine Bağlı Küresel Bağlantılar: Çok dilli bir ortam, bireylerin birden fazla dili ve dolayısı ile kültürü öğrenmesine imkan sağlayacağı için küresel düzeyde daha etkili iletişim kurulmasına zemin hazırlayacaktır.
  5. Sosyal Uyum ve Empati Gelişimi: Farklı kültürlerin etkileşimi insanların empati kurma becerilerini geliştirir ve farklı yaşam tarzlarını geliştirmesini sağlar. Bu durum da toplumsal ve sosyal hayatın uyum ve hoşgörü ile sürdürülmesine katkı sağlar.
  6. Eğitim ve Öğrenim Fırsatları: Çok kültürlü toplumlar, öğrencilere de farklı kültürler hakkında bilgi edinme ve bu kültürlerle doğrudan etkileşime girme imkanı sağlar.
  7. Sosyal Çoğulculuk ve Demokrasi: Çeşitli görüşlerin ve kültürel bakış açılarının varlığı, daha çoğulcu ve katılımcı bir demokrasinin gelişimine katkıda bulunabilir.

Bütün bunların gerçekleşebilmesi için toplumun çok kültürlülüğü kabul etmesi, kültürel farklılıklara saygı göstermesi ve kültürler arasındaki etkileşimi teşvik etmesi önemlidir. Bütün paydaşlar bu şekilde farklılıklarla başa çıkma ve uyum sağlama becerilerini de geliştirir.

Çokkültürlü toplumlarda bireyler arasındaki ilişkileri zorlayan, toplumsal ve sosyal hayatın düzenine yönelik kimi tehditler de bulunmaktadır.  Bunlardan bazıları şunlardır:

  1. Ayrımcılık ve Yabancı Düşmanlığı: Farklı etnik, kültürel veya dini gruplara karşı geliştirilen veya öteden beri var olan önyargı, kalıp yargılar ve ayrımcılık, sosyal uyumu bozabilir ve toplum içinde arzu edilmeyen gerilimlere neden olabilir.
  2. Kültürel Çatışmalar: Farklı kültürel değerler ve toplumsal normlar arasındaki anlaşmazlıklar, yanlış anlaşılmalar özellikle yanlış anlaşıldığında, farklı olanın farkına saygı gösterilmeyip anlayışla karşılanmadığı durumlarda gruplar arasında çatışmalar olabilir.
  3. Dil Engelleri: Ortak bir iletişim dili eksikliğinde bireyler arasında dil engeli oluşabilir. Bu da sosyal ve ekonomik uyumun önüne geçen yeni sorunlara neden olabilir. Okullarda öğrenciler başarısız olabilir. Geçmişte yabancı işçilerin çocuklarının dil engeli nedeniyle „özel eğitim okullarına gönderilmeleri“ onların hem eğitim süreçlerinde istendik amaçlara ulaşamamalarına neden olmuş, hem de iş dünyasına yetişmiş bir eleman olarak katılmalarının önüne geçmiştir.
  4. Sosyoekomonik Farklılıklar: Çok kültürlü toplumların bazı üyeleri arasındaki ekonomik eşitsizlikler, toplumsal ve sosyal huzursuzluğa, bölünmelere neden olabilir. Özellikle dil engeli, kültürel engeller ve ayrımcılıkla birleşince, ortaya çıkan huzursuzluklar Fransa’daki „sarı yelekliler“ örneğindeki gibi toplumsal olaylara dönüşebilir.
  5. Gettolaşma, Ayrışma ve Sosyal İzolasyon: Bazı kültürel ve sosyal gruplar toplum içinde eritilemediği gibi, toplumun belli yerlerinde yoğunlaşmaya, ayrışmaya ve izole bir hayata yönelirler. Bu da toplumsal uyumu zorlaştırır, dil engellerinin aşılmasını güçleştirdiği gibi, kültürel etkileşimleri ve anlayışları da sınırlandırır.
  6. Radikalleşme ve Aşırılaşma: Toplumsal gerginlikler ve dışlanma duyguları bireylerin köktenci ideolojilere yönlenmesine neden olabilir. Bu da eğilim gösterilen yöne bağlı olarak şiddete meyleden, terörist grupların emellerine hizmet eden sorunlara evrilebilir.
  7. Kültürel Uyum Baskısı: Çoğunluk kültürün baskın olması veya belirleyici, buyurgan olması azınlık kültürlerinin özgün kimliklerini ve dillerini kaybetmesine neden olabilir. Bir öğrencinin kendisiyle aynı kültürel ve etnik kökenden olan arkadaşı ile okul bahçesinde dahi köken dilini konuşmasının yasaklanması, öğrencinin okul başarısını olumsuz etkilediği gibi, okulda disiplin sorunlarının yaşanmasına, toplumsal ve sosyal hayattan dışlanmasına neden olabilir.
  8. Yasal ve Politik Sorunlar: Göçmenler ve azınlıklar için adil ve etkili yasal düzenlemelerin yapılmadığı, bu grupların toplumsal ve sosyal hayatın içinde olmayıp, hayatın kenarında tutulmaları ve onlarla konuşmak yerine, onlar hakkında konuşmak, toplum içindeki haksızlıkları, ileşitim kopukluklarını ve dengesizlikleri derinleştirebilir. Bunun için göçmen yasalarının buna göre düzenlenmesi gerekebilir.

Bu tehditlerin üstesinden gelebilmek için çok kültürlü toplumların hoşgörü, açık iletişim, eğitim ve yasal düzenlemelerle, ortak yaşam stratejilerini benimsemesi önem kazanmaktadır. Bu sayede farklı kültürel kökene sahip olan insanların bir arada uyum içinde yaşaması, gelecek kuşaklara ortak bir kültürel miras bırakması sağlanabilir.

Çok kültürlü toplumların kendine özgü durumu ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmak kaydı ile çok kültürlü özelliklerini korurken karşı karşıya kaldıkları potansiyel tehditleri aşmalarına yardımcı olacak stratejiler geliştirilebilir. Bu stratejiler şunlar olabilir:

  1. Çoğulculuk ve Esneklik: Kültürel çoğunluğu ve esnek düşünmeyi teşvik ederek, farklı kültüre mensup bireylerin bir arada barış içinde yaşaması desteklenebilir.
  2. Medya ve Temsil: Medyada çeşitliliği ve kültürel hassasiyeti teşvik etmek, toplumun genelindeki anlayış ve kabulü artırabilir.
  3. Toplumsal Diyalog ve Katılım: Farklı kültürel grupların temsilcilerinin toplumsal karar alma süreçlerine dahil edilmesi, daha kapsayıcı bir yönetim oluşturulmasını sağlar. Bu da temsili bir yönetimle, „öteki“ olana da seçme – seçilme hakkı verilerek gerçekleştirilebilir.
  4. Yasal ve Politik Tedbirler: Ayrımcılıkla mücadele ve azınlık haklarını korumak için etkili yasal ve politik çerçeveler oluşturmak, toplum içindeki adalet ve eşitliği destekler.
  5. Ekonomik Fırsat Eşitliği: Toplumun bütün üyelerine eşit ekonomik fırsatlar sağlamak, sosyoekonomik farklılıkları azaltarak toplum içindeki bütünlüğü, dayanışmayı artırabilir.
  6. Sosyal Entegrasyonu Desteklemek: Farklı kültürel grupların birbirleriyle etkileşimde bulunabilecekleri sosyal etkinlikler ve platformlar oluşturularak toplum içinde entegrasyonu teşvik etmek, olumlu ve istendik sonuçların elde edilmesini sağlayabilir.
  7. Dil Eğitimi ve İletişim: Toplumda ortak iletişim dilinin öğrenilmesini teşvik ederek ve çok dilli, çok kültürlü eğitim programları sunarak farklı kültürel kaynaklardan gelen insanlar arasındaki etkili iletişimi kolaylaştırmak önemlidir.
  8. Eğitim ve Farkındalık: Eğitim programları aracılığı ile kültürel farkındalığı ve hoşgörüyü teşvik etmek, toplumun çeşitli yönlerini anlamaya ve kabul etmeye yardımcı olabilir. Okullar, çeşitli kültürleri tanıtan ve empati becerilerini geliştiren programlar sunabilir.

Yukarıda belirtildiği üzere; kültür, kültürlerarası ilişkiler, diller ve dillerin yaşam alanları ile ilgili konular son derece karmaşık görünmekle birlikte, köklü medeniyetlerin temsilcisi olan, birbirinden farklı geleneklerde yetişen ve farklı etnik kökenlerden gelen, farklı dilleri konuşan, gurbeti vatan edinmiş bireylerin içinde doğup büyüdükleri toplumda birinin diğerine üstün olma iddiasında bulunmayacağı bir çekim alanı oluşturulmalı ve bu durumun çok kültürlü hale gelen Avrupa ülkeleri de için bir avantaj,gelecek için bir fırsat olduğu unutulmamalı, çok dilli ve çok kültürlü yaşam özelliklerinin ırkçılığın derin girdaplarına saplanmadan „birlik içinde çokluk, çokluk içinde birlik“ felsefesi ile gelecek kuşaklara aktarılmasına özen gösterilmelidir. Böylece baskın kültürün temsilcilerinin ülkede yetişen yeni kuşağın ülkeye bağlılığını sorgulama ihtiyacı da kendiliğinden ortadan kalkacağı gibi, farklı dünyalardan gelen, farklı dilleri konuşan insanların belli kalıplarla tanımlanamayan duygu ve düşünce alemleri birbirine yaklaşır ve birbiriyle ile hiç teması olmayan insanlar, bir süre sonra aralarında gönül ve zihin dünyaları üzerinden köprüler kurarak yurt edindikleri yeni vatanları için aynı idealleri yaşatır hale gelirler. Avrupa bugün içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal krizi yerel ve yapısal unsurlara hapsederek, ırkçı-milliyetçi yaklaşımlarla değil, sahip olduğu çok kültürlü insan kaynağını değerlendirerek bütün insanlığın yararına olacak yeni evrensel değerler üreterek çözebilir.

Çok dilli ve çok kültürlü ortamlarda yaşayan genç ebeveynlerin gelecekte Türk olmanın ötekileştirilme için bir neden olacağı yanılsamasından sıyrılarak kendi varlık bilincine sahip çıkması, kültürel değerlerini yaşamaya ve yaşatmaya devam etmesi, Türkçenin gelecek kuşaklara aktarılması için azami çaba içinde olması beklenir.

Not: Bu yazıda ChatGPT4 ile yaptığım akademik tartışmanın çıktılarından da yararlanılmıştır.

ähnliche Artikel

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert