AVUSTURYAEĞİTİMENTEGRASYON

Ana Dilini İyi Konuşan Biri İkinci Dili de İyi Konuşur

Avusturya’da dil çeşitliliği ile „başa çıkma“ kabiliyeti, özellikle PISA sonuçlarıyla, belirleyici bir rol oynamış ve eğitim sistemi içinde eşitlik ve ayrımcılık konularını da içeren tartışmalara dokunmuştur. Avusturya eğitim sistemi, dil ve kültürel çeşitlilikten temel düzeyde etkilenmiştir ve bu, pedagoglar ve öğretmenlerin, okul öncesi eğitimden yetişkin eğitimine kadar, özellikle dikkate alması gereken bir toplumsal gerçekliktir.

Gogolin (1994), „Çok dilli okullardaki tek dilli alışkanlık“ olarak adlandırdığı monografisinde bu konuya değinir. Çocukların çok dillilik veya dil çeşitliliği, Gogolin’e göre, bir okulun özelliğidir. Ancak, okulun bu çeşitliliği göz önünde bulundurarak eğitim görevini yerine getirmesi yeterli değildir. Gogolin ikinci dilde eğitim alan öğrencileri „yaşam dünyasında iki dilliler“ olarak adlandırır. Bu terim, okullardaki dil çeşitliliğinin karmaşıklığını yansıtarak, yaşam koşulları içinde gelişen dil yeteneklerine işaret eder. Bu, bireyin birden fazla dil ile sosyal olarak etkin olabilmesi için kullanılan dil kaynaklarıdır.

Avusturya’daki öğrencilerin yaklaşık %27’sinin farklı bir ana dile sahip olduğu unutulmamalıdır. Bu çocuklar, çoğunlukla iki dilli veya çok dilli bir ortamda büyürler ve ilkokuldan ortaokul veya liseye kadar İngilizce gibi ilk yaşayan yabancı dili öğrenirler. Daha sonra Fransızca, İspanyolca, İtalyanca vb. gibi diğer yabancı diller de gelebilir. Yani bu çocukların dil repertuarları birden fazla dilden oluşmaktadır.

Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta, özellikle Almancada, çocukların sahip olduğu dil varyasyonlarıdır. Günlük Almanca ile okuldaki Almanca arasında farklılıklar bulunmaktadır. Okuldaki dil, öğrencilerin günlük yaşamlarında nadiren kullandıkları terimleri ve yapıları içerir. Bu nedenle, okuldaki dil zamanla çocukların günlük konuşma tarzlarından giderek daha fazla uzaklaşır, ki günlük kullanılan dil, çocukların dil repertuarının büyük bir kısmını oluşturan yapısal taştır.

İki dillilik / çok dillilik açısından, çocukların öğrendikleri tüm dillerde ayrı sözlükler oluşturabileceklerini ve sık sık dilleri karıştırabileceklerini belirtmek önemlidir, çünkü belirli bir anda belirli bir kelimeyi bulamayabilirler. Ayrıca, birçok durumda ebeveynlerin dilleri karıştırdıkları için de bu durum yaşanabilir.

Bu noktada, „baskın dil“ terimini anmak da anlamlıdır. Bir dilin diğerinden daha güçlü olduğunu açıklamak için „baskın“ terimi kullanılamaz. Tam aksine, burada bir dilin diğerinden üstün olmadığı bir dil dengesi söz konusudur, çünkü herhangi bir dilin gelişimi, bir dilin yaş, aile, çevre gibi faktörlere bağlı olarak daha güçlü ve hızlı bir şekilde geliştiği bir süreçtir.

Bu süreci şöyle özetleyebiliriz:
Temel olarak, ilk dil edinimi genellikle ilk yaşlarda gerçekleşir ve yaklaşık olarak 5 yaşında tamamlanır; ancak bu bağlamda, ilk yıllarda tamamlanan fonolojik sistem ve sözdizimi edinimi ile hiç bitmeyen kelime dağarcığı edinimi arasında ayrım yapmak gereklidir. Kelime dağarcığının gelişimi asla tamamlanmaz. İkinci dil edinimi, çocukluk ve ergenlik dönemi başta olmak üzere iki aşamada gerçekleşir. Bu açıdan, baştan itibaren öğrenilen başka bir dil var ise bu durum „bilingual first language acquisition“ veya Almanca’da „doppelter Erstspracherwerb“ olarak adlandırılır. Yani birey aynı anda iki ana dile sahiptir. Ancak bireyin ikinci anadil edinimi ile ilgili hangi yaşın sınırını belirlediği konusunda farklı görüşler vardır. Fakat genel olarak, bu sürecin 4 ile 7 yaş arasında olduğu konusunda uzlaşılmıştır.

Çocuklarda iki ana dilin simultane olarak edinimi sorunsuz bir şekilde gerçekleşir, çünkü çocuk beyni yeterli kapasiteye sahiptir. Ancak zaman içinde, bir dilin daha yavaş gelişebileceği durumlar ortaya çıkabilir. Çok dilliliğin belirli dil bozukluklarına yol açtığı iddiası çürütülmüştür. Diller, aile, okul, çevre gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak farklı biçimlerde şekillenebilir. Bu nedenle, zayıf ve güçlü dilin ortaya çıkması, zaman içinde dil hakimiyet oranlarının veya dengesinin değişebileceği bir durum oluşturur. Dil hakimiyeti gözetilmeksizin, çalışmalar çocukların farklı dillerin kavramlarını birbirine bağlı olarak öğrendiklerini ve modüler olarak öğrenmediklerini göstermektedir.

Yani benzer yaşlarda iki dil öğrenen çocuklarda bir dil çevresel sebepler yüzünden daha hızlı ilerlerken, diğer dil daha „güçsüz“ kalabilir. Bu durum dil dengesi olarak adlandırılır. Denge zaman içerisinde değişebilir. Örneğin, çocuklar ilk 4 yaşına kadar Türkçeyi öğrenmişse ve sonrasında Almancayı öğrenmeye başlamışsa, Almanca da anadil olarak geçerli olur. Fakat zamanla Almanca yerine Türkçesi daha fazla ilerlediyse, bu Almanca’nın güçlü dil, Türkçenin de güçsüz dil olarak geliştiğini gösterir. Bu gelişim süreci her zaman devam eder ve güçlü dil ile güçsüz dil yer değiştirebilir.

Çocuklar ilk öğrendikleri dilden belirli kalıpları, dil yapılarını ve bir dilin mantığını öğrenirler. Bu durum ikinci dile pozitif yansır. „Ana dilini öğrenen çocuk, ikinci dili de iyi öğrenir“ tezi buna dayanır. Cummins (1979) tarafından ortaya atılan bir tezdir.

Cummins’in modeline göre, BICS (Basic Interpersonal Communication Skills) ilk dilde gelişen temel sosyal iletişim becerilerini ifade eder ve günlük sosyal etkileşimlerde kullanılır. Bu beceriler genellikle çocuklar tarafından hızlı bir şekilde öğrenilir ve günlük yaşamda etkili iletişim kurma yeteneğini içerir. İlk dilde kazanılan BICS becerileri, ikinci dilde de kullanılabilir ve ikinci dilde hızlı bir dil gelişimini destekleyebilir. Bununla birlikte, Cummins aynı zamanda CALP (Cognitive Academic Language Proficiency) adını verdiği bilişsel akademik dil becerilerini tanımlar. Bu beceriler daha derin düşünme, akademik içerikleri anlama ve eleştirel düşünme yeteneklerini içerir. CALP, genellikle uzun vadeli dil gelişimi sürecinin bir parçası olarak kabul edilir ve daha karmaşık dil yapılarını içerir. İlk dilde gelişen BICS becerileri, ikinci dilde kullanılabilirken, daha karmaşık ve derinlemesine dil becerilerini içeren CALP’nin kazanılması daha uzun bir süreç ve daha fazla dil pratiği gerektirebilir.

Aynı bilim insanı daha önce de „eşik düzey hipotezini“ savunmuştur. İki dilli ana dil ediniminde, iki dilde eşit derecede yüksek bir yeterlilik elde etmek için aşılabilen üç eşik varsayılır. İlk eşiği aşamayan bir konuşmacı, her iki dilde yüksek düzeyde yeterlilik geliştiremez (Semilingualism – Yarı dillilik). İkinci eşik, dillerden birinin daha fazla gelişmesini engeller (dominant çift dillilik). Üçüncü eşiği aştıktan sonra her iki dilde yüksek düzeyde yeterlilik söz konusudur (dengeli çift dillilik). Bu hipotez birçok bilim insanı tarafından reddedilmiştir.

Yapılan yeni araştırmalar, „ana dilini bilen çocuk, ikinci dilini de iyi bilir“ tezini aslında pek de doğrulamaz. Bir çocuğun ikinci dilinin zayıf olması, ilk dilinin zayıf olması sebebiyle oluşmak zorunda değildir. Bu çıkarımı yapmak doğru değildir. İlk dilde çok iyi bir seviyede olan bir çocuk, ikinci dilde yavaş ilerleyebilir. Farklı faktörler bu noktada devreye girebilir. Kesin olan şey, bir çocuk öğrendiği ilk dili edinirken öğrendiği kalıplar, yapı taşları ve Cummins’in de dediği gibi temel iletişim becerileri ikinci dile pozitif yansır ve dil gelişimini destekler.

Dil dengesine etki eden faktörlerden biri her ne kadar okul ve çevre olsa da, en önemlilerinden biri ailedir. Avusturya eğitim sistemi yukarıda da anlatıldığı gibi çocukların çok dilliliğini ve dil repertuarlarını destekleyecek güce sahip değildir. Fakat aileye düşen sorumluluk bu noktada büyük önem taşır.

İlk önce yapılması gereken şey çocuğun dil dengesini tespit etmektir. Çocuk hangi dilde daha ileri seviyede? Fakat bunu yaparken dikkatli olmak gerekir. Dil kabiliyetini ölçmek için dört temel dil becerisini analiz etmek gerekir. Dört temel dil becerisi okumak, dinlemek, yazmak ve konuşmaktır. Hangi dil becerisinin hangi dilde yeterince gelişmediğini tespit ettikten sonra farklı yöntemler uygulanabilir.

Bir çocuğun herhangi bir dil becerisini geliştirebilmesi için o dile maruz kalması çok önemlidir. Dile hakimiyet maruziyetten geçer. Örneğin, çocuklarımız her gün Almancaya maruz kalıyorlar fakat Türkçeye maruziyet sadece evde ve çevrede mümkündür. En büyük önceliğimiz anne-baba olarak örnek olmaktır. Her ne kadar köklerimizin dayandığı toprakların şivelerini ve ağızlarını evde konuşsak da, ki bu çocukta pozitif anlamda bir aidiyet duygusu geliştirir, İstanbul Türkçesine veya „dialekt“ katmadan konuşulan Almanca’ya yer vermek gerekir.

Ebeveynlerin kendi çatıları altında uygulayabilecekleri birkaç metot önerisini aşağıya bırakıyorum:
1. Her Bir Ebeveyn Bir Dil: Eğer mümkünse, her bir ebeveyn farklı bir dilde konuşabilir. Bu, çocuğun her iki dili de etkili bir şekilde öğrenmesine yardımcı olabilir.
2. Dil Değişimi: Belirli günlerde veya belirli zaman dilimlerinde bir dilde konuşmak, diğer günlerde veya zaman dilimlerinde ise diğer dilde konuşmak gibi bir dil değişimini planlamak faydalı olabilir.
3. Kitap Okuma ve Hikâye Anlatma: Her iki dilde de kitap okuma ve hikâye anlatma, çocuğun kelime dağarcığını artırabilir. Resimli kitaplar, görsel ve sözel becerileri destekleyebilir.
4. Dil Oyunları ve Aktiviteler: Dil oyunları ve etkileşimli aktiviteler, çocuğun dil becerilerini geliştirmeye yardımcı olabilir. Örneğin, kart oyunları, kelime bulmacaları veya dil tabanlı oyunlar kullanılabilir.
5. Dil Değişimi Yapmayan Bir Ortam Sağlama: Eğer mümkünse, çocuğun bulunduğu ortamda her iki dil de konuşulabilir. Bu, çocuğun her iki dili de günlük yaşamında kullanmasına imkan tanır.
6. Dil Topluluklarına Katılım: Dil topluluklarına, etkinliklere veya etkinlik gruplarına katılmak, çocuğun diğer dil konuşanlarla etkileşimde bulunmasını sağlar.
7. Dil Gelişimini Destekleyen Oyuncaklar ve Malzemeler: Dil gelişimini destekleyen oyuncaklar ve malzemeler kullanmak, çocuğun her iki dilde de etkileşimde bulunmasına yardımcı olabilir.
8. Dil Eğitim Uygulamaları: Dil öğrenimi için tasarlanmış mobil uygulamalar veya çevrimiçi platformlar, çocuğunuzu eğlenceli bir şekilde dil gelişimine teşvik edebilir.

Umarım her dilde kendini yeteri derecede iyi ifade edebilen ve her konuştukları dilin güzel kapılar açtığı çocuklar yetiştirebiliriz.

 

 

ähnliche Artikel

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert