
Dünyanın en ağır nesnesi bilime göre uranyum, Sinoplu Diyojen’e göre ise “cahil insan”dır. Bu nedenle nitelikli insan yetiştirmek milletlerin geleceği için çok önemlidir. Nitelikli insan; “Belli bir alanda kendini iyi yetiştiren, işinin gerektirdiği bilgi ve beceriye sahip olan, işini en iyi şekilde ve istekle yapan, üretime katkı sağlayan kişi” olarak tanımlanır. Bu tanımda geçen temel özellikler, nitelikli insanların gelişim süreçlerini sürekli takip etmesidir.
“İnsan var insanda ziyan olur. İnsan var insana ilaç olur.” demişler. Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder. Nitelikli insanlar da öyle, insana iyi gelir; ilaç olur; hemdert olur. İnsan çocuklarını yetiştirirken nitelikli insan yetiştirme bilinciyle hareket ederse, çocuklarının kimliklerinin gelişimine de olumlu katkıda bulunur.
Eğitim aile içinde başlar, sosyal çevre ve formal ortamlarda devam eder. “Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş.” dedikleri gibi, her çocuk ailesine göre, topluma göre biriciktir. Çocukların yaptığı “olumlu” bir eylemi tanımlarken, övgünün sınırlarını doğru belirlemekte yarar var. Birine yardım eden çocuğa “yardım seversin” derken veya “yardımcı oldun” derken, bu ifadenin çocuğun kimliğini de etiketlediği, kişiliğinin olumlu yönde gelişmesine yardımcı olunduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. İnsan toplum içinde yaptığı davranışlar, söylediği sözler ile bir imaj edinir ve bu imaja uygun bir davranış modeli benimser. Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi olumlu özellikleri ile anıldığında, olumlu davranış modelleri sergilemeye özen gösterirler. Dolayısıyla „Kırk yıllık kani olur mu yani“ sözüne uygun olarak, uzun süre iyi yaşamış birinin bu özelliği artık yaşam biçimine döner.
Çocukları anlatırken, onların özelliklerini tarif ederken, onları överken veya yererken ki bu duruma akademik çevrede etiketleme adı veriliyor, yapılan etiketlemenin çocuğun hayalindeki kimlikle örtüşmesi ve gerçekçi olması gerekir. Aksi halde çocuk duygusal bir çöküş yaşayabilir; olumsuz değerlendirilen bir durum nedeniyle de utanç duyabilir. Bu başarısızlıkla birlikte gelen utanma duygusu çocuğun yaptığı işten soğumasına, uzaklaşmasına neden olabilir. Bunun tersi durumda da çocuğun özgüveni artar. Kimlik veya kişi odaklı bir övgüye maruz kalan çocuklar başarısız olmamak için zor olanı değil, kendilerine kolay geleni seçerler. Bu süreçte başarısızlıktan korkar ve yapılan iş süresince “ya başarısız olursam” şeklinde kaygı hissederler. Bu kaygı da başarıyı ve okulda öğrenme süreçlerini olumsuz etkiler. Çocuğu bu duygu durum bozukluğundan uzaklaştırmak için mümkün olduğunca “benim çocuğum ‘zeki’ bir öğrenci” şeklinde kişi odaklı övgüden, abartıdan kaçınılmalı, arkadaşları ile yarıştırılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki zekâ, işlenmemiş, nadasa bırakılmış tarla gibidir, bir tarladan verim alabilmek için nasıl çalışıp, ter akıtılması gerekiyorsa, insanın da zekasından verim alabilmek için çalışmayı göz ardı etmemesi gerekir. Çocukların “zeki, üstün yetenekli” diye övülmesi başarısızlık durumunda sorun yaratırken, başarı durumunda güdüleyici bir sonuç da verebilir. Bununla birlikte “zeki” diye övülen çocukların motivasyonlarının görece olarak daha düşük olduğu, bu düşük motivasyonun sonunda zor işlerden kaçındıkları görülmektedir. Dolayısı ile çocukların zekasının değil, bir işi başarmak için ortaya koyduğu çabanın övgüye değer olması tercih edilmelidir.
Toplumda görülen bir diğer durum da “seninle gurur duyuyorum” sözünün sıkça tekrar edilmesidir. Bu durum da çocuğun başarısız olması halinde kendisinden “utanç” duymasına neden olabilir. Çocuğun zihni “Ailem şimdi bu başarısızlık nedeniyle utanacak mı?” sorusuyla meşgul olur. Bu nedenle çocukların kimlik oluşumu onların kendi kontrollerinde olan karakter ve beceriler üzerine kurulmalıdır.
Çocukların gereksiz şekilde yarıştırılması, başarılarının yaşıtlarıyla karşılaştırılması ve nihayetinde “başarılı/zeki” diye etiketlenmesi, onun bu etiketi kimliğinin bir parçası olarak görmeye başlamasına neden olur ki bu durumda kimi çocuk bu kimliğini kaybetmemek, yakın uzak çevreye göstermek için kopya çekmek, yalan söylemek gibi etik dışı davranışlara yönelebilir. Bu davranışın altında da ailenin, toplumun beklentilerini karşılayamama kaygısı yatar. Çocuğa gereksiz beklenti yüklemek ve onu baskı altına almamak gerekir. Çocuğun başarısı zekaya değil de çalışmasına bağlanırsa, çocuk “Ne kadar zeki olursan ol, çalışmadan üstün başarıya ulaşamazsın!” mesajını alır. Çocuğa, “Zeki insanların çalışmasına gerek yoktur.” veya “Çalışanlar zeki olmadığı için çalışır.” algısının doğru olmadığı “Bir kişi hem zeki, hem çalışkan olabilir.” bakış açısı günlük hayattan örneklerle anlatılabilir ve bu bakış açısının çocukta yerleştirilmesi gerekir. Böylece başarısızlık durumunda sığınılacak bir bahane de ortadan kalkar. Başarısızlığını “az çalışmaya” bağlayanlar, bunu çalışarak düzeltebileceklerine inandıkları için hayatın ve başarının kontrolünü ellerinde görür, daha çok sorumluluk alırlar. (Bkz.: Bolat 2024:49)
Sonuç olarak; övgünün toplumda sıkça kullanılan bir araç olduğu gerçeğinden hareketle, birçok ebeveyn çocuğunu överek onu motive etmeye çalışır. Bu durum çocuğun içsel motivasyonlarını ve kendi çabalarına değer verme süreçlerini olumsuz etkiler. Övgü dışa bağımlı bir motivasyon yarattığı için çocuğun kendini iyi, başarılı hissedebilmesi için sürekli başkalarının takdirini, övgüsünü bekler. Bu nedenle, Bolat’ın (2024: 215) da vurguladığı üzere; övgüyü kontrol aracı olarak değil, çocukların kendi iç seslerini duymalarına yardımcı olacak bir destek olarak kullanmak önemlidir. Övgü, motive etmek ya da özgüveni artırmak için değil geribildirim amacıyla kullanıldığında etkili olur.
Dünya edebiyatının ünlü yazarlarından Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881) der ki “Aslında insanın canını en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır.” Geç kalmadan, henüz vakit varken ve yaşanması mümkünken yaşanmalı her şey. Çocuklarla kurulacak sağlıklı iletişim, onları geleceğe hazırlayan önemli bir araçtır. “İnsan insanın kurdudur” sözünden “İnsan insanın yurdudur” sözüne gelene kadar geçirilen dönüşüm göz önüne alındığında, sessizliğin çığlığının insanın yüreğinde bıraktığı yaraya yine nitelikli insan ilaç olur.
Önerilen kaynak:
Özgür BOLAT (2024). Beni Övgüyle Utandırma. İstanbul: Doğan Yayınları. ISBN: 978-625-6162-50-1








